Anevrizma nedir?
Anevrizma ya da balonlaşma damar duvarının sağlamlığını kaybetmesi ve genişlemesidir. Bir balonlaşma var diyebilmek için o damarın normal çapının en az 1.5 ya da 2 kat artmış olması gerekir. Kişinin yaşına ve cinsiyetine göre damar çapları değişmektedir.
Kalpten çıktıktan sonra vücudumuza pompalanan kanı taşıyan ana atardamar 'aort' tur. Aort vücudumuzda seyri sırasında farklı isimlerle adlandırılır. Kalpten çıktıktan sonra 'çıkan aorta', kol ve boyun atardamarlarını verdiği bölgede 'arkus aorta', kol atardamarından diyafragmaya kadar olan bölüme 'torakal aorta' ve diyafragmadan her iki bacak atardamarına ayrıldığı seviyeye kadar ise 'abdominal aorta' olarak bilinmektedir.
Bu bölgelerin herhangi birisinden oluşan balonlaşma / anevrizmalar da aynı isimle adlandırılır. Örneğin; abdominal aort anevrizması, torakal aort anevrizması, çıkan aort anevrizması gibi... Fakat sadece bir bölgeyi tutabileceği gibi, bazen de tüm aortada balonlaşma görülebilir.
Vücudumuzun bir çok bölgesinde örneğin kalp, beyin, aort gibi büyük atardamarlar ya da kol ve bacak atardamarları ile iç organlarımıza (dalak, böbrek gibi) ait atardamarlarda anevrizma oluşumu ile karşılaşılabilir.
En sık böbrek atardamarlarının altında yerleşim gösterirler (%95). Geri kalanı (5%) bu seviyenin üzerinde farklı lokalizasyonlarda olabilir. Erkeklerde, kadınlara oranla daha fazla görülmektedir (yaklaşık 4 kat).
Belirtileri nelerdir?
Anevrizmalar uzun yıllar boyunca sessiz kalıp herhangi bir yakınmaya yol açmayabilir. Genellikle farklı nedenlerle yapılan muayenelerde rastlantısal olarak teşhis edilmektedirler. Bulundukları bölgelere göre farklı şikayet oluştururlar.
Karın bölgesinde yerleşim gösteren balonlaşmalarda karın ağrısı ya da bele doğru yayılan devamlı bir ağrı olabilir. Ya da içindeki pıhtının bacak atardamarına atması sonucunda bacakta ciddi dolaşım bozukluğu oluşturması sonucunda yapılan tetkikle tanı konabilir. Bazen ilk bulgu balonlaşmanın yırtılması ve ciddi şok tablosu olabilir.
Hastalar elini karnına koyduğunda kalbin her atımı ile nabız vuruşunu hissedebilir. Çok büyük balonlaşmalarda dışarıdan görülebilen hareketli bir kitle görüntüsü verebilir.
Torakal anevrizmalar sırtta, göğüste ağrı, öksürük, ses kısıklığı veya nefes darlığı yakınmaları ile ortaya çıkabilir.
Periferik (kol ve bacaklar) anevrizmalar da ağrı, kalp atımı ile birlikte hareket eden kitle, dolaşım bozukluğu, balonlaşma üzerinde renk değişikliği ve sinir basısına bağlı uyuşukluk bulguları ile görülebilir.
Anevrizmanın nedenleri nedir?
Anevrizma oluşumunda bir çok faktör rol oynamaktadır. Fakat büyük çoğunluğu (yaklaşık %90'ı) dejeneratiftir.
-
Damar sertliği (Ateroskleroz)
-
Sigara kullanımı
-
Yüksek kan basıncı
-
Travma
-
Bazı enfeksiyonlar
-
Aile hikayesi olması (genetik faktörler)
-
Bağ dokusu hastalıkları (Marfan sendromu)
Nasıl tanı koyalım?
Çoğu zaman hastalarımızda anevrizma varlığı rastlantısal olarak muayene esnasında tesadüfen saptanır. Tanı Ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile kolaylıkla yapılmaktadır.
Ne zaman tedavi edelim?
Damarda balonlaşma oluştuğunda damar duvarı incelir ve bu da zamanla damarın yırtılmasına yol açar. Bu nedenle hastalar yakından izlenmelidir. Küçük çaplı balonlaşmalar için takip önerilir. Bazı özel durumlarda küçük çaplı balonlaşmalara da (damarda yırtılma varsa ve/veya yırtılma ihtimali yüksek ise) müdahale etmek gerekebilir.
Damar çapı 5,5 cm'ye ulaşmış ise tedavi önerilir. Hastaların takibinde Bilgisayarlı Tomografi, Ultrasonografi kullanılabilir. Bilgisayarlı Tomografi ile balonlaşmanın büyüme, genişleme hızına bakılır. Küçük çaplı balonlaşmalar 6 veya 12 aylık aralarla takip edilir. Altı aylık takiplerde 0,5 cm yada yıllık takiplerde 1 cm'den daha fazla büyüyen balonlaşmalara çapı ne olursa olsun erken müdahale etmek gerekir.
Hangi yöntem ?
Aort anevrizmalarının tedavisinde iki farklı yöntem kullanılmaktadır.
-
Açık yöntem (Cerrahi Tedavi)
-
Kapalı Yöntem (Endovasküler Tedavi)
Açık yöntemde damar genişlemesinin olduğu bölgeye (karın ya da göğüs boşluğu) cerrahi olarak büyük bir kesi yapılmakta, hastalıklı olan damar bölgesi çıkarılarak, çıkarılan bölgeye uygun çapta suni bir damar yerleştirilmektedir.
Kapalı yöntem ya da damar içinden müdahale (Endovasküler Tedavi) kasık atardamarı bölgesinde 4-5 santimetrelik bir cerrahi kesi ile yapılan ve çoğu zaman lokal anestezi altında uygulanan bir yöntemdir. Bu kesi ile kasık atardamarı hazırlanmakta ve stent-greft adı verilen yapay damarlar kasık atardamarı içinden özel kılavuz teller – taşıyıcı bir sistem yardımıyla anjiyografi eşliğinde damar içinden yerleştirilmekte ve hastalıklı (anevrizma bulunan) bölge devre dışı bırakılmaktadır.
Kapalı Yöntemin avantajları nelerdir?
Birkaç maddede özetleyebiliriz:
-
Kan ve kan ürünü kullanma gereksinimi yoktur ya da çok azdır (Açık yöntemde kan kaybının yerine konulması için bazen 4-5 Ünite kan verilmesi gerekebilmektedir).
-
İşlem süresi açık yönteme göre daha kısadır.
-
Hastanede yatış süreleri daha kısadır (Açık yöntemde hastalar ortalama bir hafta hastanede kalmaktadır).
-
Yoğun bakımda kalma gereksinimi yoktur, nadiren bir gece yoğun bakımda tutulabilir.
-
Hastalar işlemden birkaç saat sonra ağızdan beslenmelerine devam edebilir (Açık yöntemde eğer karın boşluğu açılmış ise hastaların ağızdan beslenmeleri için 2-3 gün geçmesi beklenmektedir)
-
Kapalı yöntemde cerrahi travma daha az olup hastalarımız günlük aktivitelerine daha kısa sürede dönmektedirler.
-
Kapalı yöntemde hastaların belirli aralıklarla takip edilmeleri gerekmektedir. Devre dışı bırakılan balonlaşma bölgesine içe sızma / kaçak (Endoleak) görülebilir ve tedavisi için tekrar girişim gerekebilir. İçe sızma, işlem sonrasında balonlaşma (anevrizma) bölgesindeki kan dolaşımının devam etmesi anlamına gelmektedir.
Kapalı yöntem ile tedavi her aort anevrizması olan hastada uygulanabilir mi?
Kapalı (endovasküler) yöntem ile tedavinin uygulanabilmesi için belirli şartlar gerekmektedir. Bunlar girişimin yapılacağı aort segmentinin anatomik yapısına bağlıdır. Anatomik olarak kapalı yöntemin uygun olup olmadığına ise işlem öncesi yapılan ilaçlı bilgisayarlı tomografi ve anjiyografilerin detaylı şekilde değerlendirilmesi sonucunda karar verilir.
Uygun hastalarda (yaşlı, eşlik eden ciddi kalp hastalığı, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve akciğer hastalıklarını da birlikte bulunduran yüksek riskli hastalar) kapalı yöntem ile girişim oldukça güvenilir bir seçenektir.
Kapalı (endovasküler) yöntemin riski var mıdır?
Bu gurup hastalarda hastaların ameliyata bağlı kaybedilme oranları yaklaşık %5 civarındadır. Fakat acil ameliyat gereken durumlarda ise oran yüzde 80'e kadar çıkmaktadır. Kapalı yöntem ile tedavide ise hasta kaybedilme oranı yüzde 1 düzeyindedir. Hastanemizde kapalı yöntem ile tedavi uyguladığımız hiç bir hasta kaybedilmemiştir.
İşlem sırasında kullanılan ve stent-greft adını verdiğimiz malzemeler uygun şartlarda kullanıldığında oldukça iyi sonuçlar elde edilmektedir. Beş yıldan daha fazla takip ettiğimiz hastalar içerinde sadece bir hastada ikinci bir girişim gerekmiştir.